Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, eşlerden birinin ölümü halinde birlikte oturulan evin aile konutu niteliğinin ortadan kaldırılamayacağına hükmetti.
Konya'da, kendi rızası olmadan banka borcu nedeniyle oturduğu evine ipotek konulan bir kadın, ipoteğin kaldırılması ve konutuna "aile konutu şerhi" konulması için dava açtı.
Dava sürerken, kadının kocası hayatını kaybetti. Yerel mahkeme, yargılama sırasında eşin ölmesi nedeniyle davaya konu taşınmazın aile konutu şerhi özelliğini kaybettiğine ve tapuya aile konutu şerhi konulması talebinin konusuz kaldığına karar verdi. Ancak yerel mahkeme, davaya konu taşınmaz üzerine ipotek tesis edilirken kadının haberinin olmadığını, açık rızasının alınmadığını, bankanın da konutun aile konutu olduğunu bildiğini belirterek ev üzerindeki ipoteği kaldırdı.
Davalı bankanın temyizi üzerine dosyayı görüşen Yargıtay 2. Hukuk Dairesi, yerel mahkemenin kararını bozdu. Dairenin kararında, evlilik ölüm ile sona erdiğine göre dava konusu taşınmazın aile konutu olma niteliğinin kaybolduğu sonucuna varıldı. Bu nedenle konusuz kalan dava hakkında "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde karar verilmesi gerekirken, ipoteğin kaldırılmasına karar verilmesinin bozma nedeni sayıldığı belirtildi.
Konya 4. Aile Mahkemesi ise davanın reddedilmesi halinde icra takibi sonunda taşınmazın satılacağı ve davacı eşin aile konutundan kaynaklanan yasal haklarını kullanamayacağı gerekçesiyle "ipoteğin kaldırılması" yönündeki ilk kararında direndi.
Direnme kararının da temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun gündemine geldi.
Kurul, oy çokluğuyla direnme kararını, "özel daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi"nin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozdu. Hukuk Genel Kurulu, eşin ölümü nedeniyle konusuz kalan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmetti.
Hukuk Genel Kurulunun bu kararına karşı davacı kadın karar düzeltme isteminde bulundu.
Kurul, istem üzerine dosyayı tekrar görüştü. Bu kez eşin ölümü nedeniyle aile konutuna tanınan korumanın sona erip ermeyeceği, aile konutu niteliğinin devam edip etmeyeceği ve burada varılacak sonuca göre davanın konusuz kalıp kalmayacağı konusundaki uyuşmazlık irdelendi.
Hukuk Genel Kurulu, davacı eşin karar düzeltme istemini kabul ederek, önceki kararını kaldırdı ve direnme kararını yerinde buldu. İşin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyayı 2. Hukuk Dairesine gönderdi. Genel Kurulun bu kararı davaya ilişkin kesin hüküm oldu.
Genel Kurulun gerekçesinde, Türk Medeni Kanunu'na göre, aile konutu şerhi konulmuş olmasa da eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetlerinin sınırlandırıldığı, sınırlandırmanın aile konutu şerhi konulduğu için değil, konutun aile konutu vasfı bulunduğu için getirildiği belirtildi.
Bu nedenle tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konutun aile konutu özelliği taşıyacağı vurgulanan gerekçede, bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamayacağı kaydedildi.
Aile konutunun maliki olan eşin aile konutundaki yaşantıyı güçlüğe sokacak biçimde tek başına aile konutunu bir ayni hakla sınırlandıramayacağı belirtilen gerekçede, bu sınırlandırmanın ancak diğer eşin açık rızası alınarak yapılabileceğinin altı çizildi.
Gerekçede, bu ilkelerin Hukuk Genel Kurulunun önceki kararlarında da aynen benimsendiği aktarıldı.
Türk Medeni Kanunu'na göre, eşlerden birinin ölümü halinde, eşlerin birlikte yaşadıkları konut üzerinde sağ kalan eşin miras hakkına mahsuben mülkiyet hakkı tanınmasını isteyebileceği ifade edilen gerekçede, Kanun'daki bu düzenlemelerle evliliğin ölümle sona ermesi halinde sağ kalan eşe gerek mal rejiminin tasfiyesi aşamasında gerekse mirasın paylaşılmasında ayni hak talep etme imkanı sağlanarak ortadan kalkan aile konutu korumasının ayakta tutulmaya çalışıldığı anlatıldı.
Eş yararına koruma zinciri
Gerekçede, aile konutuyla ilgili getirilen korumanın eş sağ iken başlayıp eşin ölümünden sonra da devam ettiği, yani Kanun'da aile konutuyla ilgili olarak malik olmayan eş yararına adeta bir koruma zinciri oluşturulduğu vurgulandı.
Somut olayda dava açıldığı tarihte ev üzerine bir ipotek konulduğu, davacı kadının ipoteğin geçersiz olduğunu ileri sürdüğü hatırlatılan gerekçede, şu tespitlere yer verildi:
"İddia edildiği gibi açık rıza alınmamışsa bu ipotek işleminin geçersiz olduğu açıktır. Geçerli bir işlemin olmadığının kabul edildiği hallerde malik olan eşin ölümünün bu işleme hukukilik kazandırması düşünülemez. Diğer bir anlatımla ölü olan bir işlem diriltilemez. O halde sağ kalan eşin mirasçı sıfatıyla belirtilen hakları bulunmaktadır. Davacı kadının davayı açtığı sırada var olan hukuki yararı yargılama sırasında eşin ölümünden sonra da devam etmektedir. Bunun yanı sıra halen ortada geçersizliği ileri sürülen bir ipotek bulunmaktadır. Bu nedenlerle evlilik ölümle sona ermekle birlikte davanın konusuz kaldığını söylemek mümkün değildir. Aksi düşünce davacının davasında haklı olup olmadığı konusunun araştırılmasına olanak sağlanmadan taşınmazın icra ile satılması sonucunu doğuracak, bu durum ise büyük hak ihlallerine yol açacaktır."